Netflix’in büyük bütçeli casus filmlerinden biri gibi görünüyor. Gizli örgütler, ajanlar, dünyayı kurtarma planları, yapay zeka tarafından yönetilen "Kalp" adlı sistem… Ama filmin gerçek hikayesi patlayan arabaların, uçurumdan düşen ajanların ya da çılgın takip sahnelerinin ötesinde yatıyor. Filmin kalbi, “güven” kavramı.
Gal Gadot'un canlandırdığı Rachel karakteri, dışarıdan bakıldığında soğukkanlı bir profesyonel. Duygusuz, tereddütsüz, neredeyse bir makine gibi işleyen bir ajan. Ama filmin ilerleyen anlarında görüyoruz ki, onun en zayıf noktası aynı zamanda en güçlü yanı: güvenme isteği. O kadar büyük yalanların ve ihanetlerin içinde büyümüş ki, güvenmekten korkuyor ama güvenmeden de yapamıyor.
"Heart" denilen sistem aslında tam bir metafor: İnsanların kararlarını, sezgilerini, kalplerini devre dışı bırakan, her şeyi algoritmalarla hesaplayan bir makine. Dünyanın bütün bilgisine sahip, her hamleyi önceden görebilen bir zeka. Ama filmin asıl sorusu şu: Bir makineye güvenebilir misin? Daha doğrusu, güven dediğimiz şey sayılarla mı ölçülür, yoksa kalbin çarpışında mı saklıdır?
Filmin içinde pek çok ihanet sahnesi var. En yakınına yaslanırsın, sırtını döndüğün anda bıçak yemekten kurtulamazsın. Casus filmlerinin belki de en klasik klişesi… Ama bu filmde bu klişe biraz daha derinleşiyor: Çünkü burada "ihanet" sadece karakterler arasında değil, sistemle insan arasında da yaşanıyor. Sistemin vaat ettiği kesinlik, güvenliği garanti etmesi… Öyle ya da böyle çöker.
Rachel, finalde şu basit gerçeğe varıyor: Asıl güven algoritmalarda değil, insanda. Tüm o istihbarat raporları, yapay zeka analizleri, olasılık hesapları… Hiçbiri insanın kalbinin yerini tutmuyor. Çünkü bazen "yanlış" görünen birine güvenmek, seni en doğru yola çıkarabiliyor.
Bütün aksiyonun içinde aslında en ağır his şu oldu: Hepimiz birilerine güvenmek zorundayız, ama güvenmek aynı zamanda kırılmayı da göze almak demek. Rachel’ın çaresizce seçtiği anlar bana şunu düşündürdü: Güvenmek, kaybetme riskini bile bile bir kapıyı açmak gibi. Film, güvenin karşılığını her zaman alabileceğimizi söylemiyor. Tam tersine, bazen güvenin bedeli ağırdır. Ama güvenmeden yaşamak da insanı taş kalpli bir makineye dönüştürüyor.
Kendime Notlar:
- Güven, hayatın en büyük kumarıdır: ya ihanetle kaybedersin ya da sadakatle kazanırsın.
- Hiç kimseye güvenmemek, aslında en büyük zayıflıktır.
- Algoritmalar, makineler, sistemler… Bunlar güveni taklit edebilir ama gerçeğini asla kuramaz.
- Güvenmek cesaret ister; çünkü kalbini açmak, aynı zamanda kırılmayı göze almaktır.
- Taş kesilen kalbin, asla insan kalbi olamaz.
Sonuçta Heart of Stone, çok büyük bir sinema şaheseri değil belki, klişelerle dolu bir aksiyon filmi. Ama bana hatırlattığı şey basit ve güçlü: Güven olmadan hayat yaşamaya benzemez. İnsan bazen yanlış kişiye güvenir, bazen ihanete uğrar, bazen yaralanır. Ama güvenmemeyi seçtiğinde, asıl o zaman kalbin taş kesilir.