Kağan

Geri

Il Postino (1994)

Blog 04 Temmuz 2025

Başrol oyuncusu Massimo Troisi, filmin çekimleri sırasında kalp rahatsızlığı nedeniyle hayati risk taşımasına rağmen çekimleri tamamlamak istedi. Tedavisini erteledi. Filmin çekimleri biter bitmez, sadece birkaç gün sonra hayatını kaybetti. Bu bilgi, filmi izledikten sonra kalpte ikinci bir yankı yaratıyor: Artık sadece bir karakterin değil, bir insanın son kez kendini ifade etmesini izliyoruz. Filmin son sahnelerinde Troisi’nin gözlerine baktığınızda sadece Mario’yu değil, gerçek bir vedayı izlediğinizi anlarsınız.
Bir oyuncu değil, bir insan konuşuyor orada.
Belki de o yüzden film bu kadar kırılgan, bu kadar sıcak, bu kadar canlı…

Il Postino bir dostluğun hikâyesi gibi başlar, ama aslında iki yalnızlığın birbirine dokunmasıdır. Pablo Neruda gibi dünyaca ünlü bir şair ile, sıradan, utangaç, silik ama duyarlı bir postacı arasında gelişen bu bağ, yalnızca sözcüklerle değil suskunluklarla da örülüdür. Film, şiirin ne olduğunu anlatmaz. Onu göstermez de. Sadece şiirin neden gerekli olduğunu hissettirir.

Massimo Troisi’nin oynadığı Mario, önce sözcükleri taşıyan biridir, bir postacı. Ama zamanla, o kelimeleri anlamaya, sonra sevmeye ve sonunda da yaşamaya başlar. Şiir onun için bir entelektüel mesele değil; bir aşkın, bir özgürlüğün anahtarıdır.
Bir zamanlar sadece başka insanların mektuplarını taşıyan Mario, artık kendi sözlerini taşımaya başlar.

“Bir kelimeyi aldı ve ona kalbini koydu.”


Bu replik, filmin ruhunu özetler. Çünkü Il Postino, sıradan bir adamın “şiir yazmayı” öğrenmesi değil, şiirle düşünmeyi öğrenmesidir. Neruda’nın ona metaforları öğretmesiyle başlayan bu yolculuk, aslında Mario'nun kendine doğru yürüdüğü bir iç yolculuktu.. 

Massimo Troisi

Bazı oyuncular vardır, bir karakteri oynarlar.
Bazılarıysa bir karakteri yaşar.
Ama Massimo Troisi… o başka bir şey yaptı:
Kendi kalbini bir filme yerleştirip, öylece aramızdan ayrıldı.

Il Postino’da oynadığı Mario karakteri, onun gerçekliğine o kadar yakındı ki, sanki sahneyle yaşam arasında bir perde kalmamıştı. Kamera sadece bir araç değil, bir veda mektubunun zarflandığı yer olmuştu. Kalp hastalığını bilen herkes onu ikna etmeye çalıştı: "Filmi ertele, ameliyat ol."
Ama o sadece şunu söyledi:

“Bu filmi çekmeden ölemem.”

Ve gerçekten de filmi tamamladıktan sadece bir gün sonra, 41 yaşında, kalp yetmezliğinden hayatını kaybetti.

Mario’nun utangaçlığı, kelimelerle kurduğu mesafe, dünyayı anlamaya çalışırken içine düşen sessizlik…
Bunların hepsi Troisi’nin gerçeğiydi.
Sinemada bir şairin gölgesine tutunarak var olmayı anlatırken, kendi ölümüne doğru yürüyen bir adam vardı karşımızda.
Ve bu farkındalık, her sahnede, her bakışta hissediliyor...

Huzur içinde uyu Troisi :(

Gallery

Comments