Kağan

Geri

Sabrina 1954

Blog 02 Nisan 2015

And 'Oscar' goes toooooo; Audrey Hepburn! ❤
- Mutlu bir aşık mercimeği yakar, Mutsuz bir aşık fırını yakmayı unutur... 😃

Billy Wilder’ın yönetmenliğinde çekilen Sabrina, ilk bakışta klasik bir aşk üçgeni gibi görünür: Zengin çocuklar David ile Linus ve onların şoförünün kızı Sabrina. Ama aslında film, sınıf farkları, hayaller, aşk ve kimlik arayışı üzerine derin bir masaldır. 


Audrey Hepburn’ün canlandırdığı Sabrina karakteri, filmin kalbidir. Paris’e gidip dönüşünde adeta yeniden doğmuş bir kadın gibi görünmesi, aslında büyümekten çok, kendini bulmanın sembolü.. Humphrey Bogart’ın Linus’u ise şaşırtıcı derecede iç burkan bir karakter. Başta sadece şirketin çıkarlarını düşünen, duygulardan uzak, soğuk bir iş adamı gibi görünür. Ama Sabrina’ya yaklaşırken, kalbinin duvarları çatlamaya başlar. Linus’un aşkı bir gençlik hevesi değildir; ağır, olgun ve belki de biraz gecikmiş bir sevgidir. Bu yönüyle film, aşkın sadece gençliğe ait olmadığını, insanın her yaşta yeniden sevebileceğini hatırlatır. 
William Holden’ın David’i ise tamamen karşı kutupta: Sorumluluk bilmeyen, heveslerinin peşinden koşan, büyümeyi reddeden bir adam. Sabrina’nın ona duyduğu ilk aşk aslında gençliğin yanılgılarını da temsil eder. Çünkü çoğu zaman ilk aşklarımız, gerçekte bizim için doğru insan olmaz. 

Kendime Notlar:

  • Sabrina, aşkın sınıf ve statü farklarını aşabilen bir duygu olduğunu, ama aynı zamanda zamanın ve olgunluğun önemini hatırlatıyor.
  • Audrey Hepburn’ün zarafeti, sinema tarihinde masumiyet ve inceliğin sembolü olmuş gibi.
  • Linus’un duygularını kabullenmesi, aşkın insanı “yumuşatıcı” ve “insanileştirici” yanını çok güçlü hissettiriyor.

Son sahnede Sabrina’nın Linus’a bakışında, hayatın bütün yorgunluğunu alıp yerine yepyeni bir umut koyan bir zarafet var. İşte bu yüzden Sabrina, basit bir romantik komedi değil; hayatın küçük mucizelerini, kalbin yeniden yeşermesini anlatan zamansız bir hikaye...

Gallery

Comments