Kağan

Geri

Ladri di Biciclette (1948)

Blog 26 Haziran 2019

Bir düşün, eğer bisikletim olsaydı ne kadar kazanacaktım. Yeniden güzel yaşayabilecektik. Hesapladım. Sana göstereceğim. İlk önce aylık 12000. Hepsini buraya yaz. 12000, 2000 fazla mesai için artı aile için ödeme, o da günde 800. 30 kere 800 ne yapar? Hepsini buraya ekle. Kim daha fazla ister? Ve bütün bunları bir günün sonunda kayıp mı edeceğim? Kaybetmek istemiyorum. Neden bisikleti bulmamız gerektiğini anladın mı? Aksi halde yiyemeyiz. 
Ladri di Biciclette (1948)


Ladri di Biciclette (1948) sinema tarihinde yalnızca bir başyapıt olarak değil, aynı zamanda insan ruhunun en derin çatlaklarına inen sessiz bir ağıt olarak durur.  Bazen bir film, bir çığlık atmadan da insanı sarsabilir. Savaş sonrası İtalya’sında geçiyor gibi görünse de aslında zaman mekan tanımıyor bu hikaye. Antonio'nun hikâyesi, aç kalma korkusunu değil, insan onurunun nasıl kemirildiğini anlatıyor. Çünkü burada mesele sadece bir bisiklet değil. Umut, hayatta kalma, babalık ve insanın kendi varlığına karşı verdiği sessiz savaştır. 

Filmin en güçlü yönlerinden biri de Bruno’dur. Antonio’nun küçük oğlu. Seyirci onun gözünden izler olan biteni; bir çocuğun gözünden bir babanın küçük düşürülüşünü görmek, insanın kalbine saplanan en yavaş hançerlerden biri olabilir. 
Bruno babasını anlamaya çalışır, onun çaresizliğini hisseder, ama yaşına rağmen yargılamaz.
Ve en sonunda, baba bisikleti çalmaya kalkınca Bruno’nun bakışı...
İşte orada her şey susar. Orada Sartre’ın “İnsan, yaptığı tercihlerin toplamıdır” sözü bile yetersiz kalır. Çünkü bu tercih, hayatta kalmak ile çocuk gözünde saygın kalmak arasındadır...

Antonio başaramaz. Ama film başarıyla bizi utandırır.
Çünkü onun başarısızlığında biz kendi toplumlarımızın ve kendi sessiz kalışlarımızın izlerini görürüz...

Gallery

Comments